logo

Sitemize hoşgeldiniz.
Tarih: 03-19-2024
Saat: 05:46

Mevlana Celaleddin-i Rumi

Gel, Gel, Ne Olursan Ol Yine Gel,İster Kafir, İster Mecusi, İster Puta Tapan Ol Yine Gel,Bizim Dergahımız, Umitsizlik Dergahı Değildir,Yüz Kere Tövbeni Bozmuş Olsan Da Yine Gel.
Site Map Contacts anasayfa

Üye Panelİ

Anket

    • SÄ°TEMÄ°ZDEN FAYDALANABÄ°LDÄ°NÄ°ZMÄ°?

      View Results

      Yükleniyor ... Yükleniyor ...
  • Etİketler

    REKLAM

    KONYA

    Bilgileriniz sistemimize kaydedilmektedir.

    page counter MEVLANA MUZESI'nin 3D Sanal Turu; Mevlana Muzesi - 3D Sanal Tur

    TAKVİM

    Mart 2024
    P S Ç P C C P
     123
    45678910
    11121314151617
    18192021222324
    25262728293031

    POPÜler YAZILAR

    SON YORUMLAR

    ARŞİVLER

    yazarYazar: admin | tarihTarih: 14 Kasım 2010 / 19:41

    Konya Mevlâna Külliyesi, teÅŸekkül, teÅŸkilât ve misyon itibariyle MevlevîliÄŸin “Âsitânesi” ‘dir. Farsça’dan dilimize geçen “Âsitân” kelimesi, “EÅŸik; PadiÅŸahların, önder ve liderlerin dergahı; Nebilerin, velilerin kabirleri; Payitaht (BaÅŸkent)” gibi anlamlara gelir.Âsitânelerin “Dergah”, “Tekke”, “Zaviye”, gibi tarikat yapılarından farklı yönlerini şöylece sıralayabiliriz:

    * Âsitâneler, bir tarikatın ana, merkez binasıdır.
    * Âsitâneler, çeşitli yerlerde açılan şubeleriyle çalışır, onlara merkezlik eder.
    * Âsitâneler, taşıdığı idari vazife, sorumluluk gereği görevlisi bol ve tam teşekküllü idari binalardır.
    * Tarikate girmek isteyenler “Çile” yi âsitânede çıkarırlardı.
    * Tarikat liderinin kabrinin bulunduÄŸu yapıdır.Bu sebeble Âsitâneye “Huzur”, “Huzur-u Pir” , “Pir Evi” de denilmiÅŸtir.
    Ä°ÅŸte Konya Mevlâna Ma’muresi, bütün bu özelliklere sahip bulunan “Mevlevî Âsitânesi” dir.
    “Dergâh” ise Farsça “Kapı, kapı mahalli, eÅŸik, tekke, toplanılacak yer,” gibi anlam gelir. Daha geniÅŸ anlamlara ve mahiyete sahiptir.
    “Tekke” kelimesinin doÄŸru ÅŸekli “Tekye” dir. Farsçadır.”Dayanak, Dayanılacak yer” demektir. Sûfilerin toplantı ve kalacak yerlerine verilen genel addır.
    “Zaviye”, “Sığınılacak yer, bucak, köşe” anlamındadır. Tekke’den daha küçük, mütevazi yapılardır.

    Tefekkür ve tasavvuf tarihimizin ünlü siması Mevlâna Celaleddin Rûmi (D. 30.09.1207, Belh- Ö. 17.12.1273, Konya)’nin babası Sultânu’l Ulema Bahauddin Veled, 1231 yılında vefat eder.Vasiyetine uyularak saÄŸlığında sık sık gezintiye geldiÄŸi, sur önündeki “Gül Bahçesi” ne gömülür. Daha ilk günden itibaren ziyaret edilmeye baÅŸlanılan bu mütevazi kabir, bu günkü muazzam Mevlâna Ma’muresi’nin ilk yapısını teÅŸkil eder.

    Ãœnlü vezir Muinüddin Pervâne baÅŸkanlığındaki bir heyet, babasının yerine posta buyur edilen Mevlâna’ya gelerek, kabrin üzerine, ona yaraşır bir türbe yapmak için baÅŸvuruda bulunurlar. Ama Mevlâna “Madem ki senin yapacağın kubbe, feleklerin kubbesinden daha güzel olmayacaktır; O Halde bırak da onun mezarı, bu gökkubbesi ile kalsın; bundan vazgeç.” diyerek taraftar olmamıştır.

    Mevlâna, 17 Aralık 1273 tarihinde vefat edince, babasının başucuna hazırlanan kabre defnedilmiştir.

    Vezir Muinüddin Pervane, eÅŸi Gürci Hatun, Alâmeddin Kayserî, Bedreddin Tebrizî gibi tanınmış kiÅŸilerden oluÅŸan bir heyet bu defa onun ihya ve irÅŸad postuna getirilen oÄŸlu Sultan Veled’e baÅŸvurarak Mevlâna’nın üzerine ona lâyık bir türbe yapmak istediklerini belirtirler. Sultan Veled, sukût eder. Onun bu tutumunu, “sukût ikrardan gelir” ÅŸeklinde yorumlayarak güzel bir türbe inÅŸa ederler. Bu, eyvan tarzında tipik bir Selçuklu türbesidir, üzeri yıldız tonozla örtülüdür. DoÄŸu, Batı ve Güneyi kapalı, kuzeyi açıktır. Cesedi, mahzendedir. Onu, üst kattaki sanduka sembolize eder. Ãœzerine, Selçuklu ahÅŸap sanatının muhteÅŸem örneklerinden olan görkemli bir sanduka yerleÅŸtirilir. Onun bu sandukası günümüzde babasının üzerindedir. Sultan Veled 10 Recep 712 / 1312 tarihinde vefat edince, babasının saÄŸ yanına defnedilmiÅŸtir.

    Mahzen hariç, mimar Bedreddin Tebrizi’nin yaptığı türbe hayli deÄŸiÅŸikliÄŸe uÄŸramıştır. Günümüzde türbenin “Kubbe-i Hadra” (YeÅŸil Türbe) diye anılmasını saÄŸlayan yeÅŸil çinilerle kaplı dilimli gövdeli ve külahlı muhteÅŸem gövde ilk türbenin üzerine KaramanoÄŸlu Ali Bey (1357-1358) tarafından yaptırılmıştır. (799 / 1396)

    Mahzenin gövde ayaklarının, kemerlerin, yıldız tonozlu örtünün ve bunu örten içte kalmış olduğu kubbenin ilk yapıdan kalmış, diğer kısımlarının mimari ve tezyini büyük değişiklikler gördüğünü bildiğimiz türbe, 25 m yükseklikte. Sikkeli, hilalli, külah alemi, 2.72 m boyunda olup, altınsuyu ile kaplıdır.

    Mevlâna’nın kabir ve türbesi, zaman içerisinde yakınlarının, dostlarının ve müntesiplerinin kabirleri ile donatılarak Konya’nın en büyük mezarlıklarından biri oluÅŸmuÅŸtur. Ziyaretçilerin ihtiyacını karşılamak üzere de hücreler inÅŸa edilmiÅŸtir.Bu yapılanma yedi asrı aÅŸan sürede günümüzdeki muazzam ma’mureyi meydana getirmiÅŸtir.

    DIÅžKAPILARI:
    Mevlâna Âsitânesi’nin dört yönde birer dışkapısı vardır. Dervişân Kapısı günümüzde ziyaretçilerin kullandığı batıdaki kapıdır. DerviÅŸler buradan girip çıktıkları için bu adı almıştır. Buradan,vaktiyle mezarlık olduÄŸu için “Hâmûşân” diye anılan geniÅŸ avluya geçilir. Hâmûşân Kapısı güneydedir. Tarihî Türbe (Üçler) Mezarlığı’na açıldığı için bu adla bilinir. Ãœzerinde Sultan II. Abdulhamid’in tuÄŸrası mevcuttur. Pir Kapısı doÄŸudadır.”Küstâhân Kapısı” diye anılır. Görülen lüzum üzerine âsitâne’de kalması uygun bulunmayan veya bu hakkı kaybedenler bu kapıdan yavaşça dışarıya buyur edilerek kendisine “seyyah” verilirdi. “Çelebi Kapısı” kuzeydedir. Bu yönde bulunan konaklarda oturan Çelebiler kullandığı için bu adı almıştır. 6225 m2 lik bir alana sahip bulunan “Konya Mevlâna Âsitânesi” bu dış kapılarla çalışıyordu.

    DERVÄ°Åž HÃœCRELERÄ°:
    Küçük odacıklar olan bu mekânlar, tarikat mensuplarına tahsis edilmiÅŸtir. Sultanu’l Ulema’nın kabrinin teÅŸkilinden itibaren gelmeye baÅŸlayan ziyaretçilerin kalması için birkaç hücre yaptırıldığını biliyoruz. Bugünküler Osmanlı dönemine aittir. Batıdakileri Kanunî Sultan Süleyman tarafından yaptırılan bu özel mekânlar, zaman içerisinde bazı tamir, tebdil ve tecdidlerle günümüzdeki ÅŸekil ve görevlerini almışlardır. Sultan III. Murad’ın 992 / 1584 yılında diÄŸer hücreleri inÅŸa ve ilave ettirdiÄŸini kitabesinden öğreniyoruz.Hücrelerin toplam sayısı 18’dir. “18” rakamı ise Mevlevilikte önemli, saygın ve sembolik bir sayı olup, “Nezr-i Mevlâna ” diye bilinir.
    DerviÅŸ Kapısı’ndan girerken saÄŸ taraftaki hücreler, sırasyla: “Aşçı-başı Efendiye”, “Türbedar” a, “Tarikatçi Efendi’ye” ve zâbitana aitti. Kuzeydeki hücrelerin gerisindeki bahçede görülen genişçe bina, “Çelebi Dairesi” diye de anılan misafir-hânedir.

    MEYDÂN-I ŞERİF:
    Güney batı köşede, mutfağın bitiÅŸiÄŸindedir. Åžimdi müdür odasıdır. 1867 yılında inÅŸa edilen bu son derece önemli salonun tavanı motiflerle süslüdür. Herkesin girmesi uygun olmayan bu mekanda “PostniÅŸin Hazretleri” ile davet ettiÄŸi ÅŸahıslar girebilirdi. BaÅŸta âsitâne olmak üzere imparatorluÄŸun dört bir yanına yayılmış bulunan, toplam sayıları yüzü aÅŸkın ÅŸubelerin iÅŸleri burada görüşülürdü. Yönetimle ilgili iÅŸler, mükâfaat ve mücâzaat konuları bu mahrem ve saygın mekanda ele alınarak karara baÄŸlanırdı.

    MUTFAK:
    Ä°ki tanedir. Biri eski mutfak olup, kuzeydeki bahçede, Çelebi dairesinin yanındadır. Ä°kincisi ise batıdaki avlunun güney batı köşesindedir. Meydân-ı Åžerif ile birkaç odacığa bitiÅŸiktir. Bodrumunda kiler bulunan bu önemli yapı, tam teÅŸekküllüdür. “Ocakbaşı”, yemek yenen “Somatlık” gibi, hizmetlilerin kaldığı “Canlar Odası” da buradadır.
    “Mutfak” hem aşın hem de tarikata girmek isteyen adayın kontrol edilip, ruhen piÅŸirildiÄŸi gözde mekândır. Mübârek tutulur. Adayın kendisini denemek için belli bir süre kaldığı postun bulunduÄŸu seki de mutfağın önemli müştemilatındandır. Mutfağın en yetkili yöneticisi, son derecede önemli makama sahip bulunan “AteÅŸ-baz Velî” ünvanıyla anılan ÅŸahıstır. Adayın kontrollerle liyakat derecesini o tayin ederek, kalıp kalmayacağını o teklif eder idi. Onayı alana hücrede yer gösterilirdi. DerviÅŸliÄŸe kabul edilen kiÅŸiye “Sema” talimleri de Somatlık’daki özel yerde yaptırılırdı.

    ÇELEBİ DAİRESİ:
    Güneyde, Kıbâbu’l Aktâb’ın duvarına bitiÅŸik, Hâmuşân’a nâzır olarak sonradan yapılmış, kârgir, camekânlı, genişçe mekândır. MeÅŸhur “Niyaz Penceresi” de burada kalmıştır. Dergah meÅŸayihinin misafir ve görüşme salonu iken günümüzde ‘Mevlâna Müzesi Ä°htisas Kütüphânesi’ olarak kullanılmaktadır.
    KÜTÜPHÂNE:
    Âsitânede özel bir kütüphânenin tesisini, 1271 /1854 yılında Mehmed Said Hemdem Çelebi gerçekleştirmiştir. Âsitâneye ait okunmak üzere alınmış olan ne kadar eser varsa hepsini toplatarak bir araya getirtmiştir. Dervişlerde, Çelebilerde, dolaplarda, sergenlerde, raflarda, hücrelerde bulunarak derlenen bu nâdide eserlere özel kütüphânesini de bağışlayıp katan Hemdem Çelebi böylece bir büyük hizmeti daha gerçekleştirmiştir.

    MİSAFİRHÂNE:
    Ma’murenin kuzey batı tarafındaki bahçede bu yöndeki derviÅŸ hücrelerinin arkasındadır. Tek katlı olup, dört oda ve bir de salondan meydana gelmiÅŸ kârgir binadır. Postnişîn Efendi, cuma ve bayram tebriklerini burada kabul ettiÄŸi için buraya “Åžeyh Dairesi” denildiÄŸi de olmuÅŸtur.

    AVLULAR:
    Âsitâne’nin Dört tarafı avluludur. Bunlar: I. ‘Hadîkatu’l Ervah’ (Ruhlar Bahçesi). Batıdadır. Åžadırvan ve havuz buradadır. II. ‘Hâmuşân;’ Güneydedir. Ortasında küçük bir havuz vardır. Türbe mezarlık tarafında olduÄŸu için bu adı almıştır. III. ‘DoÄŸu Avlu:’ DoÄŸu taraftaki bu avluda ÅŸimdi mezar taÅŸları sergilenmektedir. IV. ‘Kuzey Avlu:’ Bu tarafta yer alan gül bahçesinden ingin bir duvarla ayrılmış durumdadır. “Çelebiler Kapısı” ve “Valideler Mezarlığı” buradadır.
    Avluların hepsi de önceleri ünlü Mevlevîlerin gömüldükleri mezarlık durumunda idiler. 1927 yılında müze olarak yapılan düzenlemeler sırasında, taşları doğu avluya nakledilerek buralar, bahçe haline getirilmişlerdir. Hürrem Paşa, Sinan Paşa, Hasan Paşa, Fatma Hatun ve Mehmet Bey Türbeleri de avlularda yer alan Osmanlı eserlerindendir.

    ÅžEB’Ä° ARÛS HAVUZU:
    Batı avluda, mutfak ve Meydan-ı Åžerif’in önündedir. Eski takvimle, Mevlâna’nın vefatının yaz mevsimine rastladığı yıl dönümlerinde törenler bu havuzun çevresinde yapılırdı.

    ÅžADIRVAN:
    Batıdaki avlu olan Hadîkatu’l Ervah’da bulunmaktadır. Ortasındaki yekpâre mermer havuz, Ulu Arif Çelebi’ye, Kütahya’dan hediye olarak gönderilmiÅŸ olup, ÅŸadırvanın yapımında buraya yerleÅŸtirilmiÅŸtir. Su, Yavuz Sultan Selim tarafından getirilmiÅŸtir. Buna dair kitabesi güneydedir. Onarımlar görmüştür.Ãœzeri sayvanla örtülüdür.

    SELSEBÄ°L:
    Batıdaki avluda, bu yöndeki derviş hücrelerinin önündedir. Hemdem Said Çelebi tarafından yaptırılmıştır.

    TİLÂVET ODASI:
    Türbe ve mezarların bulunduÄŸu kapalı mekânlara giriÅŸi saÄŸlayan odadır. “Okuma Odası” olarak kullanılmıştır. Günümüzde Osmanlı döneminin ünlü hattatlarının nâdide eserleri, Harem-i Åžerif maketi, kündekâri kapak gibi müzelik eÅŸyalar sergilenmektedir. Buradan “Gümüş Kapı” ile “Kademât-ı Pir” denilen mekana geçilir. Mevlevi kültüründe önemli yeri olan “Gümüş Kapı” Sokulu Mehmet PaÅŸanın oÄŸlu Hasan PaÅŸa tarafından 1008 / 1599 yılında hediye edilmiÅŸtir. Hat ve tezyinatla bezelidir.

    KADEMÂT-I PÎR:
    Gümüş kapıdan doÄŸuya doÄŸru, Mevlâna’nın türbesi önüne kadar uzanan mekândır, Güneyinde, paralel olarak “Kibabu-l Aktab” yer alır. Kuzeyinde mescid, Horasan erleri ve semahâne bulunmaktadır. Ãœzeri üç kubbe ile örtülüdür. “Dahil-i Uşşâk” diye de bilinir. Mevlâna’nın türbesinin önündeki Post Kubbesinin altında sona erer.

    KIBÂBU’L AKTÂB:
    “Kutupların Kubbeleri” anlamına gelen bu mekân, Mevlâna yakınlarının ve ünlü Mevlevîlerin sandukalarının bulunduÄŸu yer olup genişçe iki kubbe ile örtülüdür. Duvarları hat ve motiflerle süslenmiÅŸtir.

    GÜMÜŞ KAFES:
    Kuzeyi açık eyvan tarzındaki Mevlâna türbesinin bu yönünde bulunur. Ä°ki fil ayağının arasındaki mermer ÅŸebekelerin ortasındadır. Gümüşle kaplı olduÄŸu için bu adı almıştır.Önünde “Gümüş EÅŸik” ve “Gümüş Basamaklar” (Mirâc-ı Sîm-pâye) bulunmaktadır. Bunların altında, türbenin mahzenine iniÅŸi saÄŸlayan merdiven varsa da mahzen kapısı örülü durumdadır.
    Mevlevilerce son derecede önemli olan “Gümüş Kafes”, MaraÅŸ Mir-i Mírânı Mahmud PaÅŸa tarafından, kalem-kâr Ä°lyas’a yaptırılmıştır. Son derecede zarif ve gayet sanatlı olarak meydana getirilmiÅŸ olan bu eserin üzerinde, ÅŸair Mâni’nin 32 beyitlik Türkçe manzumesi yazılıdır.Yazı, Mirza Ali’ye aittir.

    ÇERAĞ KAPISI:
    Gümüş Kapı’dan, Dâhil-i Uşşâk’a girilince solda vaktiyle kandil, ÅŸamdan ve mumların bulundurulduÄŸu yerde olduÄŸu için bu adı almıştır. Mescid’e açılır.

    MESCÄ°D:
    Dahil-i Uşşâk’ın kuzeyindedir. Semahâne ile müşterek yapılmıştır. Her ikisi de Kanuni Sultan Süleyman zamanına tarihlenir. Ãœzeri yüksek geniÅŸ ve ferah bir kubbeyle örtülüdür. Mermer kürsüsü, mihrabı, kârgir müezzin mahfili dikkati çekecek zerafettedir. Günümüzde Sakal-ı Åžerif, nâdide yazma eserler ve müzelik deÄŸeri büyük olan eÅŸyalar sergilenmektedir.

    SEMAHÂNE:
    Mescidin doÄŸu bitiÅŸiÄŸimdedir. Mimari yönden Kânuni Devri özelliklerini taşır. Ãœzeri geniÅŸ ve ferah bir kubbeyle örtülü olup, altında bulunan geniÅŸ mekân semâ yapılan Meydan-ı Åžerif’tir. DoÄŸu ve kuzeyinde Sultan II. Abdülhamit’in inÅŸa ettirdiÄŸi (1306/1881) iki katlı mahfiller yer almıştır. Bunların alt katı mutribân heyetine ve misafirlere; üst kat ise hanımlara aittir. Güneyinde “Naathân Mevkii” görülür.
    Semahâne ve mescidin kubbe ve duvarlarında yer alan sıra ve pencereler içeriye ferah bir görüntü kazandırırlar. “Åžeriat” ve “Tarikat” sembolleri olan bu iki mekânın arasında ingin bir süs duvarı mevcuttur. Bunun süslü, az yüksek ve kapılı olması, “Åžeriat” ile “Tarikat” birliÄŸini ve beraberliÄŸini de sembolize eder gibidir.
    Her iki mekândaki vitrinlerde Mevlâna yakınları ve Mevlevîlere ait nâdide eşyalar, folklorik, etnografik malzemeler sergilenmektedir. Müze olduktan sonra buraya armağan edilen değerli objeler de vitrinlerde alâka ile seyredilmektedir.

    DÄ°ÄžER YAPILAR:
    Mevlâna Âsitânesine yedi yüz yıllık tarihi içerisinde bir çok sosyal, dînî ve kültürel yapılar eklenmiştir. Türbe (Kürkçüler) Hamamı, Selimiye Camii, İmâret, Yusuf Ağa Kütüphânesi, Muvakkıthâne, Türbe (Sultan Veled) Medresesi bunlardandır. Bir kısmı son yarım asır içerisinde maalesef kaybolmuştur.
    BaÅŸta “Âsitâne” olmak üzere bütün Mevlevihâneler, bol gelirli,zengin vakıflarla yönetile gelmiÅŸlerdir. “Celaliye Evkafı” adıyla bilinen bu vakıfların her türlü ihtiyaca cevap veren gelirleri sayesinde Mevlevilik ve Mevlevihâneler, gayrinin yardım, destek, dolasıyısıyla baskı ve tekliflerine konu olmadan görevlerini ifâ ve icrâ etme imkanıyla yaÅŸamışlardır.
    Konya Mevlâna Âsitânesi, Ä°cra Vekilleri Heyeti’nin 2 Eylül 1341 /1922 tarihli kararıyla, diÄŸer tekke, dergah ve zaviyeler gibi seddedilmiÅŸtir. Aradan fazla zaman geçmeden, Mevlâna Âsitânesi’nin “Âsâr-ı Atika Müzesi” haline getirilmesi uygun görülmüştür. Gerekli düzenlemelerden sonra Âstâne, 2 Mart 1927 tarihinde “müze” olarak merasimle ziyarete açılmıştır.Bu gün yurdumuzun Topkapı Sarayı’ndan sonra en çok ziyaretçisi olan müzesidir.

    Hiç yorum yapılmamış!
    İlk yorumu neden sen yapmıyorsun?

    YORUM YAP

    İsim:
    Email:
    Site:
    Yorum: